2010

30 Aralık 2010 Perşembe


bir yıl daha bitti ne kadar değişik değil mi? yıllar gelip geçiyor, biz her seferinde dileklerde bulunuyoruz da olmuyor yıl bizi dilediği gibi sürükleyip götürüyor işte.. ben artık vazgeçtim planlardan... yapılacaklar listem hiç olmadı zaten de geçen sene gerçekleşmesi gayet mümkün hayallerini gerçek yap demiştim.. çok az bir kısmı gerçek oldu evet ama çoğu hala hayallerimde beni bekliyor..

neyse ben 2010'da neler oldu yazısı yazıyorum şu an.. önce ülkeye bir bakalım benim aklımda kalanlarla..
  • aşk-ı memnu ve yaprak dökümü dizileri bitti.. üzüldük ağladık..
  • bursaspor şampiyon oldu sevindik..
  • basketbolda dünya ikincisi olduk, başımız göğe erdi..
  • 2010'da da terör olayları dinmedi, gençler öldü, taksimde bomba patladı..
  • ekonomide hissedebilen bir değişiklik olmadı işsizlik azalmadı..
  • üniversitelere sessiz sedasız türban özgürlüğü geldi..
  • türk silahlı kuvvetleriyle ilgili büyük iddialar ortaya atıldı, tutuklamalar, soruşturmalar bitmek bilmedi, şaştık kaldık..
  • elif şafak aşk adlı kitabını yazdı, herkes okudu.. mevlana ve şems bununla beraber popüler oldu..
  • istanbul avrupa kültür başkentiydi..
  • haydarpaşa garı yandı..
  • vikileaks olayı patladı, biz yalanladık, sonrada unuttuk..
  • ülkemde domates bitti, kilosu 10 liraları gördü..
  • hayvan da bitti, angüs ithal ettik, ama etin kilosu 30'un altına hiç düşmedi. tavuk yedik biz de..
  • baykal sansasyonel bir şekilde istifa etti, kemal kılıçdaroğlu chp başkanı oldu..
  • anayasa değişikliği kabul edildi, doğu illeri referandumu boykot etti..
  • üniversite gençliği yumurtalı eylemler düzenledi, onlara yumurtaları yeseydiniz daha zeki olurdunuz denildi..
  • mavi marmara gemisi israillilerin saldırısına uğradı, onu da unuttuk..
  • kpss, kopya skandalı yüzünden tekrarlandı, bir sürü genç mağdur oldu..
  • 1 mayıs kutlamalarının taksimde yapılmasına izin verildi.. ama biz gitmedik..
  • yılın direnişini tekel işçileri gösterdi, akıbetini ben takip edemedim..
  • bu sene kış gelmek bilmedi..
ve hatırlayamadığım diğer olaylar.. bir de kişisel tarihime bakayım neler olmuş?
  • bu yıl da kilo veremedim.
  • aşk hayatım iyi gitti.
  • bütün yıl boyunca işsiz dolaştım ama yıl sonunda bir iş buldum şükürler olsun ki..
  • yine parasızdım, iş buldum hala parasızım..
  • bu arada devlete de bir miktar borcum var..
  • hayatım yollarda geçti..
  • bir kaç nota gitar çalmayı öğrendim.
  • bu yıl da mızıka alamadım.
  • çocuk edebiyatına, fantastik edebiyata, masallara merak saldım.
  • hayatta işim olmaz dediğim harry potter serisini okudum, izledim.
  • bol bol animasyon izledim.
  • 27 tane kitap okudum. (pöf yine az yine az)
  • okulu yine bitiremedim.
  • ikisi fransız olmak üzere az sayıda yeni insanla tanıştım..
  • tatile gittim.
  • öyle bir geçer zaman ki'yi izledim..
  • resim kursuna yazıldım, resim yaptım..
  • geçici bir süre için çalıştım, aldığım parayı kitaba yatırdım..
  • kavga ettim, güldüm, eğlendim, ağladım, sıkıldım, üzüldüm, şaşırdım, mutlu oldum, mutsuz oldum, yaşadım işte.
2011 benim için, ülkem için, sevdiklerim için, herkes için daha iyi bir yıl olsun.. daha eğlenceli, müzikli, kitaplı, hayalli, daha paralı, daha dolu, sağlıklı, mutlu, kutlu, umutlu..

insan umut etmeden duramıyor işte:)

Gönderen elçin zaman: 16:05 2 yorum  

22 Ağustos 2010 Pazar

hayatı daha eğlenceli kılabilmek için bir kaç proje..

  • test sorularını yazan hocalar arada espri yapsın. öğrenciler sıkım sıkım sıkılıyor ders çalışmaktan zaten bir şıkka da eğlenceli bir şey yaz be adam. halini hatrını sor bi, nasıl gidiyor hayat filan de. güldür kızancıkların yüzünü patladılar ders çalışmaktan. hem sınav kaygısını da azaltmış olursun. hayırlara vesile ol.
  • toplu taşıma araçlarında özellikle trafiğin yoğun olduğu saatlerde yeknesak, soğuk teyze sesi yerine eğlenceli müzik yayını yapılsın aralarda güle oynaya durak isimlerini hep beraber söyleyelim. toplumca kaynaşalım, sinerji yaratalım, gülelim, eğlenelim.
  • insanlar oruçluyken dışarı çıkmaları özellikle trafiğe çıkmaları yasaklansın. trafikte ekstra gerginlikler son bulsun.
  • kpss de öğretmenlerin espri kabileyetini ölçen sorular sorulsun. daha eğlenceli insanlar öğretmen olsun, memur olsun. maaşları da arttırılsın ki kamu dairelerindeki kasvet sona ersin.
  • bu şarkı da benden herkese armağan olsun.


Gönderen elçin zaman: 02:01 3 yorum  

her şey dahil hayat!

21 Temmuz 2010 Çarşamba


yazarım dediklerimi yine unuttum sevgili blog.. yazmayı bile unuttum hatta.. yazma hayallerimi de unuturum diye korkuyorum şu aralar.. kısır döngü insanıyım ne de olsa.. öyle düşünme elçin dediğini duyar gibiyim ya da etrafımda benden başka iyimser olmaya çalışan insan kalmadığından senin de bana böyle dediğini düşünmek istiyorum..öyle düşünmek istiyorum..

gel zaman git zaman, sen buralarda yalnız kaldığın zaman ben her bir şeyi dahil tatil yapmakla meşguldüm.. ordan da hayata dair bir şeyler çıkarabildim senin için.. bir şey dediğime bakma çok da içi dolu değil aslında.. ye iç sıç israf et.. kötü esprilere gülmeye çalış.. önüne çıkanı kabul et bir şey söyleme.. pis havuzda yüz.. özgürlük uzaklarda.. güneşin altında birlikte istif edildiğin o insanlarla mutlu ol..mutluluk dağıtılıyor avuç avuç.. mutlu ol sen de düşünme.. her şey dahil buraya.. mutluluk da dahil, huzur da.. aşk dahil değil ama deneyebilirsin istersen..gülücükler saçılıyor topla toplayabildiğin kadar.. neşe, sevinç her daim, içebildiğin kadar iç..
anlayamıyorum ki bi taraftan bütün dünya gözlerinin önüne seriliyor.. ve o dünyayı önüne serenler aynı insanları dört duvar arasında tutmak için elinden geleni yapıyor.. çıkabilme umudunu taşımaları mı onlara bu kadar para harcatan, kazandıran? anlamıyorum ben.. beceremiyorum her şey dahil yaşamayı alışmamış götte don durmuyor işte.. açıklayıcı olmadı biliyorum anlatabildiğimi sanmıyorum..neyse her şey dahil olmayan ıssız hayatıma döndüm sonunda.. bir haftalıktı nasılsa..olmayan paramla da rezil oldum.. beni kısır döngümde bırakın..beni kısır döngümde yıkasınlar hatta.. hoşçakal!

Gönderen elçin zaman: 02:18 1 yorum  

yeni blog..

9 Mayıs 2010 Pazar

benim neyim eksik dedim ve en özenti halimle bir kültür sanat blogu açtım duyurulur!

Gönderen elçin zaman: 03:50 0 yorum  

çirkinlik özgürlüktür!


çirkin ördek yavrusununo üzüntülü hallerine bakmayın siz kendisine ve bütün çirkin ördek yavrularına olaya iyi tarafından bakmalarını sağlayacak önerilerim var.

güzel mi güzel, alımlı mı alımlı, çekici mi çekicisiniz diyelim. böyle bir durumda dikkatleri üzerinize çekeceksiniz doğal olarak. insanlar gözlerini sizden alamayacak, girdiğiniz ortamın popüleri siz olacaksınız, her hareketiniz izlenecek, filan. tabi burda iletişim becerisi, ortamın -mazur görünüz- piçi olma durumu da eklenebilir erkek versiyon için özellikle. tamam oh mis. ammaaa işte ben o herkesin gözü üzerinde olma durumunun o kadar da istenilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. ne kadar göz önünde olursanız o kadar çok hatanız fark edilir. konuşmanızdaki tutarsızlık, saçmalama, tavrınızdaki abartı gibi. mesela bir şey yiyorsanız yanağınıza bulaşan ketçap, burnunuzun üzerinde sevimli bir sümük parçası, kıyafetinize damlamış bir leke, hanım versiyon için sütyen kaymasını düzeltmeye çalışma (erkek versiyonu söylemiyorum her halükarda yapmayın o hareketi arkadaşım:) gibi istenmeyen hareketler ya da durumlarda da göz önünde olacak strese girmeyecek misiniz? ayrıca hadi takmıyosunuz diyelim böyle şeyleri rahatsınız ya arkanızdan demezler mi sümüklü diye? oysa ki kenarda kalmak bu tür gizli kapaklı işleri halletmek için biçilmiş kaftandır. öyle tipleri izlemek de eğlencelidir ayrıca olayın içine girmez kenardan izler, keyfinize bakarsınız. yerim sizin popüleritenizi, rahatlığınızı, abartılı özgüveninizi. boşsunuz işte herkes de bunun farkında:) oh be söyledim kurtuldum:)
ayrıca çirkinlik sokakta rahat yürümek için de iyidir . kimse laf atmaz, arkanıza takılmaz, keyfinizi kaçırmaz. oh mis.
çirkinlik özgürlüktür başka da bi şey demem!! :)))

Gönderen elçin zaman: 02:24 0 yorum  

yurdum dizileri hakkında...

24 Mart 2010 Çarşamba

yaprak dökümü: ilk bölümleri hatırladığım kadarıyla (ki çok oldu herhalde başlayalı) başarılıydı fakat dizi tutup da reytingler uğruna uzatmaya başladıklarından itibaren boka sardı dizi.. o leyla oğuza 3. defadır kaçıyo.. yuh be kızım seninki de ne aşkmış demek istiyorum içimden geçen diğer argo terimleri törpüleyerek.. soruyorum necla kaçması iyiydi heyecanlıydı da neden sonra sürekli leyla? senaristlere sesleniyorum değişiklik yapın azcık.. ne bileyim şu ara fikret evini terk ettiğine göre o kaçabilir oğuza.. ya da aradan yıllar geçip ayşe büyüyüp serpilip oğuza kaçabilir.. oğuz dışında birisine kaçmasını düşünmüyorum ona rakip bi jön çıkamadı bunca bölümdür.. hatta hayriye hanım bile... tamam abartmıyorum:))

aşk-ı memnu: aslında bu dizi üzerine o kadar çok muhabbet geyik dönüyor ki benim pek konuşasım yok bu dizi hakkında.. yine de hatırı kalmasın dedim başlık açtım.. yalnız soruyorum o çocuk kimden (ben o kısmı kaçırmış da olabilirim tabi)? dna testi yapılsın ben istiyorum!

aşk ve ceza: isminde meymenet yok azizim bunun da.. sürekli suç ve ceza çağrışımı yapması bi yana konu da çok dandik.. kızımız babasına evlenmeden önce vermemek için söz veriyor.. bilmem kaç senelik nişanlısına bu yüzden vermediği için adam gidip başkasıyla aldatıyor bunu.. bu da o hüzünle gidip ilk gördüğüne veriyor.. bu ne perhiz bu ne lahana turşusu a manyak kız.. madem tutmayacaktın o sözü nişanlına vereydin de bu olayları yaşamayaydın.. hamile kalması da cabası.. bu hamile kalma mevzusuna da az sonra geleceğim.. nurgül yeşilçaya da uyuzum ayrıca..

hanımın çiftliği: keyifli tarafları olduğunu kabul ediyorum.. ama orda da konuyu çarpıta çarpıta bir hal oluyorlar..romandaki zamanda geçmesini takdir ediyorum tarihi fonları hep sevmişimdir.. daha bu sezon başladı yanılmıyorsam, bir kaç senesi var kabak tadı vermesi için.. özgü namala bu dizi yüzünden antipati duymaya başladım o da ayrı bir konu.. pek bir şey bulamadım söyleyecek ben arada bi izliyim bu diziyi..

ezel: herkeslerin bayıla bayıla izlediği bir dizi de ezel.. dialogları çok zorlama buluyorum bu dizide.. ne yapsak da büyük büyük laflar etsek, o lafları karakterlere söyletsek diye çok kasıyorlar herhalde.. her bölümden sonra ramiz dayının söylediği özlü sözler şarkılar türküler eşliğinde orda burda dolanmaya başlıyor.. oralardan takip ediyorum.. miroğlular ve polat alemdarlardan sonra bir de küçük ezelcikler türemeye başladı etrafta.. yazıktır..

benim dizi dağarcığım bu kadar efendim.. ahkamımı kestim gidiyorum.. bir sürü insan çalışıyor çabalıyor bu diziler için emeklerine saygı duyuyorum tabi ama ortaya çıkan şeyler iç açıcı değil maalesef.. bu diziler bitince hatırımızda kalan sahneler değil olaylar olacak büyük ihtimalle ki bir filmi diziyi tekrar izleme isteği uyandıracak en önemli faktör akılda kalıcı sahnelerdir.. ben göremiyorum onları izlediğim kadarında en azından itirazı olan varsa beri gelsin..

son olarak hamile kalma mevzusuna değinip giderim buralardan.. ne bereketli karakterlerdir ki türk dizilerinin hatunları %90 ı tek gecede hamile kalıyor valla bravo.. ya da beyleri mi kutlasam.. ya daaaa sevişme sahnelerini biricik masum kızlarımızın yumurtlama dönemlerine denk getiren çok yaratıcı senaristleri mi bilemedim.. hayır bari ikincisinde olsun yahu illa doğurtacaksınız olay yaratacaksınız madem..

bu gecelik bu kadar uzun oldu yazı kendimden sıkıldım.. esen kalın..


Gönderen elçin zaman: 02:30 2 yorum  

güneş gözlüğü üzerine..

21 Mart 2010 Pazar


güneş gözlüğü takmayı oldum olası sevmedim. tamam dışarıdan bakınca da oldukça karizmatik bir hava katıyor insanlara ama bana göre değil.. her neyse son bi kaç gündür havalar iyi gidiyor güneş yüzünü gösterdi lakin hava hala soğuk azizim.. güneş ışınları hala eğik üşüyorum ben.. ama insanlar görüyorum üzerlerinde kalın kalın paltolar, boyunlarında şallar ve gözlerinde güneş gözlükleri bence çok absürt duruyorlar. sanki evde ellerinde güneş gözlüğüyle oturmuşlar, ay biraz güneş çıksa da gözlüğümü takıp dışarı çıksam havamdan geçilmese diyerek bekleşiyorlarmış gibi geliyor bana..biraz güneş görünce de hop dışarı.. ben o paltolu güneş gözlüklü abileri ablaları öyle hayal ediyorum.. üzgünüm..

azıcık tadını çıkarın baharımsı güneşin canım rahat olun.. karizmatik olucam diye renkleri kaçırmayın..
bir ahkam kesmenin daha sonu.. hava durumu sunucusu edasıyla güneşli günler efenim..

Gönderen elçin zaman: 20:41 2 yorum  

facebookta yaşlanmak..

19 Mart 2010 Cuma


facebookta arkadaş listem üç aşağı beş yukarı aynı yaş grubundan olan insanlardan oluşuyor. ilk başlarda herkesler üniversiteliydi; sınav, ders, öğrenci muhabbetleri kol geziyordu.. şimdi ufak ufak mezun olup iş hayatına atılıyolar ki çoğu öğretmen olacak.. bakıyorum tek tük de olsa nişan düğün fotoğrafları var.. bir kaç sene sonra bu sayı artacak.. herkes evli, barklı, işli hayatını oradan paylaşmaya devam edecek.. bir süre sonra da çocuklu fotoğraflar göreceğim bol bol.. ay seninki de büyümüş maşallah muhabbetleri yapıp birbirimize hayata dair özlü sözler içeren videolar göndereceğiz, çiçekler, böcekler, şiirler. bu mudur yani diyorum kendi kendime de sanırım evet bu.. hayatımızın facebook üzerinden kısa özeti.. düşündüm yaşlandığımızda da torun torba fotoğrafları koyar mıyız acaba diye.. biz tabi teknolojik çağın ilk kuşaklarından sayılırız, şimdiki çocuklar doğrudan teknolojinin içine doğuyorlar.. bizim dedelerimiz ninelerimiz bu işten bihaber ama biz olmayacağız.. facebookun bilmem nenin ötesine geçecek bir sürü şey çıkar eminim. ama sanki ihtiyarlığı özleştiremiyorum ben bu günümüz teknolojisine.. sanki gün gelecek, yaş kemale erecek ve biz interneti bırakacak ve yetiştirecek alan bulursak domates yetiştirmeye gidecekmişiz gibi geliyor.. ne bileyim hayal edemiyorum..



Gönderen elçin zaman: 03:20 1 yorum  

mızıka..

20 Şubat 2010 Cumartesi

MIZIKA

Karlı gecelerde küçük istasyonlarda
Düdük çalan trenlere bayılıyorum
Tül perdeler ardında kadınlar gülüyor
Tutup pencerelere tırmanıyorum

Bir şiir söylüyorum sonra bir şarkı
Sonra oturup ağlıyorum
Sonra bir güzel çiçeklenip
Sokaklarda mızıka çalıyorum

Bu kente her gece yağmur yağıyor
Ve ben her gece yeniden ölüyorum
Bu tren oraya gidecek gizlemeyin
Ne derseniz deyin ben biniyorum.

Ataol Behramoğlu

Gönderen elçin zaman: 03:33 1 yorum  

st valentine amcaya mektup..

14 Şubat 2010 Pazar

sevgili valentine amca..
biliyorum ki gayet iyi niyetli, yardımsever ve romantik bir insansın.. yani en azından ben seni öyle düşlüyorum.. sevgilileri kavuşturdun ya da güzeller güzeli julia'nın görmesini sağladın.. 3. yy da her ne yaptıysan aşkın bir timsali, sembolü, sevgililerin günü oldun.. sana kızamam aslında suç senin değil, suç o kartlara notlarla başlayan sevgililer günü ritüellerini hediye almalara çeviren kapitalizm amcalarda ..
takvimler 14 şubatı gösterdiğinde her tarafta bir poşetler çiçekler bi şiler uçuşuyor.. el ele dolaşmalar aşk tazelemeler filanlar..kimse düşünmüyor ki sevgilisi olan var olmayan var.. sonra boşuna harcamadır efenim.. yılın içinde bir sürü alışveriş yapmaya sevk eden gün var zaten..
gerçi bu kapitalist amcalar da olayı doğru yerden yakalıyorlar hep.. duygu yüklü hormanlarıyla biz bayanlar alınmaya, kırılmaya pek müsaidiz.. böyle bi günde hatırlanmak hediyelere boğulmak isteriz yapmayan beylerin vay haline..sonra gözleri de hep yükseklerdedir.. şu kadarcık bir şey diye dünya para tek taşlara göz dikerler.. beyler size sesleniyorum bu mektup üzerinden, şu kadarcık şeyi isteyen o bayanların bi tarafına o şu kadarcık şeyleri..... hakkınızdır..:)
gel gelelim sevgili valentine amca senin iyi niyetini kötüye kullanıp bir alışveriş çılgınlığına çevirdiler.. keşke diyorum hiç girişmeseydin o aşıkları barıştırmaya, hapislere düşmeye, idam edilmeye.. olmayaydı böyle bi gün rahat etseydik azcık.. sevgilisi olan olmayan herkesler dışarda.. sevgilisi olmayanlar günün şanslılarıdır , hem hediye almazlar hem de sevgilisiz olanlar da o gün dışarda olduklarından birini bulma şansı yüksek, kısmetler açık olur.. ilişki dediğin de derttir zaten.. bi de benim türüm var tabi sevgililer gününü kutlayamayıp bok atanlar.. zira vakti zamanında sevgililer gününde galata kulesine çıkıp, üşütüp sonrasında yataklara düşmüş de bi insanım.. kısacası sevgililer günü her bakımdan olumsuz etkiler bırakır.. sevgilisi olanlar gereksiz masrafa girer, sevgilisi olmayanlar dertsiz başlarını derde sokabilirler, bazıları benim gibi olduğu yerde atıp tutar..
bir de sevgiliye her gün sevgililer günü değil midir zaten??
he sevgili valentine amca ah bir dilin olsa da konuşsan ama yapacak bi şi yok bu saatten sonra.. olan olmuştur bu da böyle sürüp gidicektir heralde.. ben sevgililere bugün bol bol civil civil civildeşmelerini, fıkır fıkır fıkırdaşmalarını öneririm. boşuna masrafa girmeyeniz efendim..
sana sevgilerimi saygılarımı teessüflerimle beraber sunarım valentine amca..


esen kalın:))

Gönderen elçin zaman: 21:10 3 yorum  

hayat felsefem 1: battı balık yan gider..

31 Ocak 2010 Pazar

aslında genel olarak memnun olmasam da zaman zaman hoşuma da giden bir özelliğimdir.. tavsiye etsem mi etmesem mi bilemedim lakin her durumda iyi sonuçlar vermiyor ama ben böyle düşünmekten kendimi alamıyorum. örnek vermek gerekirse bir yere geç kaldıysam zaten geç kalmışımdır, bu beni kahve sigara keyfimden alıkoyamaz.. hızlı yürümeye sevk etmez.. bir bira daha içmekten vazgeçiremez.. uyandıramaz.. olan olmuştur zaten geç kalınmışsa 3ün 5 in hesabını yapmam.. battı balık yan gider der devam ederim. koy götüne rahvan gitsin dediğim de çok olmuştur.. annem geç kaldığım için somurtarak evde beni bekliyor olabilir, dersin yarısı çoktan geçmiş, sınav başlayalı 15 dakika olmuş olabilir. arkadaşım yarım saattir beni bekliyor olabilir, hatta patron elçin nerde daha gelmedi mi diye etrafına soruyor olabilir.. sonuç değişmez..
sefa pezevenkliğinden vazgeçmem arkadaş..:)

Gönderen elçin zaman: 21:52 0 yorum