yurdum dizileri hakkında...

24 Mart 2010 Çarşamba

yaprak dökümü: ilk bölümleri hatırladığım kadarıyla (ki çok oldu herhalde başlayalı) başarılıydı fakat dizi tutup da reytingler uğruna uzatmaya başladıklarından itibaren boka sardı dizi.. o leyla oğuza 3. defadır kaçıyo.. yuh be kızım seninki de ne aşkmış demek istiyorum içimden geçen diğer argo terimleri törpüleyerek.. soruyorum necla kaçması iyiydi heyecanlıydı da neden sonra sürekli leyla? senaristlere sesleniyorum değişiklik yapın azcık.. ne bileyim şu ara fikret evini terk ettiğine göre o kaçabilir oğuza.. ya da aradan yıllar geçip ayşe büyüyüp serpilip oğuza kaçabilir.. oğuz dışında birisine kaçmasını düşünmüyorum ona rakip bi jön çıkamadı bunca bölümdür.. hatta hayriye hanım bile... tamam abartmıyorum:))

aşk-ı memnu: aslında bu dizi üzerine o kadar çok muhabbet geyik dönüyor ki benim pek konuşasım yok bu dizi hakkında.. yine de hatırı kalmasın dedim başlık açtım.. yalnız soruyorum o çocuk kimden (ben o kısmı kaçırmış da olabilirim tabi)? dna testi yapılsın ben istiyorum!

aşk ve ceza: isminde meymenet yok azizim bunun da.. sürekli suç ve ceza çağrışımı yapması bi yana konu da çok dandik.. kızımız babasına evlenmeden önce vermemek için söz veriyor.. bilmem kaç senelik nişanlısına bu yüzden vermediği için adam gidip başkasıyla aldatıyor bunu.. bu da o hüzünle gidip ilk gördüğüne veriyor.. bu ne perhiz bu ne lahana turşusu a manyak kız.. madem tutmayacaktın o sözü nişanlına vereydin de bu olayları yaşamayaydın.. hamile kalması da cabası.. bu hamile kalma mevzusuna da az sonra geleceğim.. nurgül yeşilçaya da uyuzum ayrıca..

hanımın çiftliği: keyifli tarafları olduğunu kabul ediyorum.. ama orda da konuyu çarpıta çarpıta bir hal oluyorlar..romandaki zamanda geçmesini takdir ediyorum tarihi fonları hep sevmişimdir.. daha bu sezon başladı yanılmıyorsam, bir kaç senesi var kabak tadı vermesi için.. özgü namala bu dizi yüzünden antipati duymaya başladım o da ayrı bir konu.. pek bir şey bulamadım söyleyecek ben arada bi izliyim bu diziyi..

ezel: herkeslerin bayıla bayıla izlediği bir dizi de ezel.. dialogları çok zorlama buluyorum bu dizide.. ne yapsak da büyük büyük laflar etsek, o lafları karakterlere söyletsek diye çok kasıyorlar herhalde.. her bölümden sonra ramiz dayının söylediği özlü sözler şarkılar türküler eşliğinde orda burda dolanmaya başlıyor.. oralardan takip ediyorum.. miroğlular ve polat alemdarlardan sonra bir de küçük ezelcikler türemeye başladı etrafta.. yazıktır..

benim dizi dağarcığım bu kadar efendim.. ahkamımı kestim gidiyorum.. bir sürü insan çalışıyor çabalıyor bu diziler için emeklerine saygı duyuyorum tabi ama ortaya çıkan şeyler iç açıcı değil maalesef.. bu diziler bitince hatırımızda kalan sahneler değil olaylar olacak büyük ihtimalle ki bir filmi diziyi tekrar izleme isteği uyandıracak en önemli faktör akılda kalıcı sahnelerdir.. ben göremiyorum onları izlediğim kadarında en azından itirazı olan varsa beri gelsin..

son olarak hamile kalma mevzusuna değinip giderim buralardan.. ne bereketli karakterlerdir ki türk dizilerinin hatunları %90 ı tek gecede hamile kalıyor valla bravo.. ya da beyleri mi kutlasam.. ya daaaa sevişme sahnelerini biricik masum kızlarımızın yumurtlama dönemlerine denk getiren çok yaratıcı senaristleri mi bilemedim.. hayır bari ikincisinde olsun yahu illa doğurtacaksınız olay yaratacaksınız madem..

bu gecelik bu kadar uzun oldu yazı kendimden sıkıldım.. esen kalın..


Gönderen elçin zaman: 02:30 2 yorum  

güneş gözlüğü üzerine..

21 Mart 2010 Pazar


güneş gözlüğü takmayı oldum olası sevmedim. tamam dışarıdan bakınca da oldukça karizmatik bir hava katıyor insanlara ama bana göre değil.. her neyse son bi kaç gündür havalar iyi gidiyor güneş yüzünü gösterdi lakin hava hala soğuk azizim.. güneş ışınları hala eğik üşüyorum ben.. ama insanlar görüyorum üzerlerinde kalın kalın paltolar, boyunlarında şallar ve gözlerinde güneş gözlükleri bence çok absürt duruyorlar. sanki evde ellerinde güneş gözlüğüyle oturmuşlar, ay biraz güneş çıksa da gözlüğümü takıp dışarı çıksam havamdan geçilmese diyerek bekleşiyorlarmış gibi geliyor bana..biraz güneş görünce de hop dışarı.. ben o paltolu güneş gözlüklü abileri ablaları öyle hayal ediyorum.. üzgünüm..

azıcık tadını çıkarın baharımsı güneşin canım rahat olun.. karizmatik olucam diye renkleri kaçırmayın..
bir ahkam kesmenin daha sonu.. hava durumu sunucusu edasıyla güneşli günler efenim..

Gönderen elçin zaman: 20:41 2 yorum  

facebookta yaşlanmak..

19 Mart 2010 Cuma


facebookta arkadaş listem üç aşağı beş yukarı aynı yaş grubundan olan insanlardan oluşuyor. ilk başlarda herkesler üniversiteliydi; sınav, ders, öğrenci muhabbetleri kol geziyordu.. şimdi ufak ufak mezun olup iş hayatına atılıyolar ki çoğu öğretmen olacak.. bakıyorum tek tük de olsa nişan düğün fotoğrafları var.. bir kaç sene sonra bu sayı artacak.. herkes evli, barklı, işli hayatını oradan paylaşmaya devam edecek.. bir süre sonra da çocuklu fotoğraflar göreceğim bol bol.. ay seninki de büyümüş maşallah muhabbetleri yapıp birbirimize hayata dair özlü sözler içeren videolar göndereceğiz, çiçekler, böcekler, şiirler. bu mudur yani diyorum kendi kendime de sanırım evet bu.. hayatımızın facebook üzerinden kısa özeti.. düşündüm yaşlandığımızda da torun torba fotoğrafları koyar mıyız acaba diye.. biz tabi teknolojik çağın ilk kuşaklarından sayılırız, şimdiki çocuklar doğrudan teknolojinin içine doğuyorlar.. bizim dedelerimiz ninelerimiz bu işten bihaber ama biz olmayacağız.. facebookun bilmem nenin ötesine geçecek bir sürü şey çıkar eminim. ama sanki ihtiyarlığı özleştiremiyorum ben bu günümüz teknolojisine.. sanki gün gelecek, yaş kemale erecek ve biz interneti bırakacak ve yetiştirecek alan bulursak domates yetiştirmeye gidecekmişiz gibi geliyor.. ne bileyim hayal edemiyorum..



Gönderen elçin zaman: 03:20 1 yorum