diyet ve televizyon üzerine..

28 Temmuz 2008 Pazartesi

yaza formda girin, bikininizde zayıf görünün bilmem ne.. ana haber bültenlerinde bile çok önemliymiş gibi diyet, zayıflama haberleri, bi şey üzerine bu kadar yoğunlaşınca birileri insan kendini öyle görünmek ve yapmak zorundaymış gibi hissediyo. direnemiyosunuz karşı olsanız bile.aha ben de direnemiyorum bakınız diyet yapıyorum. gerçi derdim bikini değil, normal olmak istiyorum, sevgilimin yanına yakışmak istiyorum filan. he bu arada bana vakti zamanında şişkosun sen evde kalırsın diyenlere tepki göstermekte ne kadar haklı olduğumu anladım baya önce,keşke suratlarına çarpma fırsatım olsaydı şak diye.kendimle gurur duyuyorum. ama kendime şunu kanıtladım yani aşkın fazla kilolarla bi ilgisi yok, belki yüzeysel yaşayanlar için olabilir aman bana ne hıh. neyse sonuç sevindirici fakat ben mutlu değilim. en çok da insanlara bunu söyleyince akıl vermelerine sinir oluyorum. kiraz sapını kaynat iç, dereotu ye yemekten önce, yürüyüş yap, diyet çayı, üzümün çekirdeği, bla bla bla.. ulan karnım aç benim ne diyosun? benim 3 5 kilo değil fazlalığım o yüzden diyetisyene para döküyoruz. en sinir olduğum şeylerden biri de bunu söylerin zayıf olup benim de rejim yapmam gerkiyo diyerek aslında olmayan göbeklerini işaret etmeleri. yanında şişko oturuyo bi bak istersen fazlalık neymiş. arkadaşım da olsalar gıcık oluyorum kardeşim karnım aç zaten, diyetten konuşmasak ne olur? ama suç bende rejim yapıyorum diyerek insanların içinde uyuyan diyetisyeni uyandırıyorum. akıl ihtiyacım olan en son şey kapatın çenelerinizi hııııııhhhh:)

çok televizyon izlemek zararlı bünyeye bunu da anlamış bulunuyorum zira haftalardır evde oturup televizyon izliyorum. sinir kat sayımı arttırıyor olsa da izliyorum diyet örneğinde olduğu gibi.ama bi kere daha söyleyeyim bu kararı televizyona değil aynaya bakarak aldım:)

reklamlar: axessten kredi kartı çıkartın, hem sevdiklerinizin sevgisini hem de chip para kazanın.

aynen böyle diyor ya hayretle izliyorum reklamları. ek kartla mı kazanıyoruz biz sevgiyi ne demek istiyosun? aç biraz cidden biri açıklasın bana bunu yoksa kendi anladığıma inanıcam. depresyona giricem sonra da tutmayın beni. gerçi şaşırıcak bi durum da yok, zengin olana aşık olan çok nasılsa, zengin koca bulana aferin diyen de çok, aşk kriterlerinde parası olsun diyen de çok. bu durumda para ve aşk birbirinden ayrılmaz bi şey olmuş zaten çoktan. tey tey tey neye şaşırıyosun elçin bu kadar doğal şeyer bunlar. ama ben türk fimlerindeki gibi olsun istiyorum, parayla satın alınamayan aşklar, gururlu insanlar istiyorum. insanlar pazardan karpuz seçercesine özellik saymasın kimse evde kalmasın istiyorum:) konuyu çok dağıtıyorum fakındayım ama klişelerden uzak durmaya çalışıyorum teknolojinin götürdükleri ile getirdikleri arasında bağıntı kurmak gibi. ortada aslında duyguların hakikaten içinin boşaldığı. ve çok üzücü.

neyse efenim şimdilik bu kadar. bi dahaki çekirdek çıtlatma seansında buluşmak dileğiyle..

televizyon izlemeyelim, izleyenlerin kafasına kumandayla vuralım.

esen kalın..

Gönderen elçin zaman: 21:45 0 yorum  

tekrar çekirdek çıtlatıyoruz..

18 Temmuz 2008 Cuma

diğer çekirdek çıtlat sizlere ömür olduğu içün ve benim içimde çekirdek kötürdetme isteği bulunduğundan yepyeni bir sayfa ile sizlerleyim. hoş okuyan var mı bilinmez ama açıklama yapıyorum işte kendi çapımda.diğer blog mailimn iptal olmasından ötürü kullanım dışında ama ben kıyamıyorum ve ordaki bir kaç yazıyı buraya da kopyalıyorum diğerini tamamen feshediyorum. duyrulur..
aşağıdakiler eski yazılarımdır, onları buraya taşımanın başka bir yolunu bulamadım, önceki bloga devam etmenin yollarını da bulamadım, benim ,çözümüm budur arkadaşım ne yapayım yani..
haydi gazamız mübarek ola..

Gönderen elçin zaman: 02:02 0 yorum  

dipte..

şimdi dinlediğim şarkı diyo ki: mutluluk ölüm istemek mi, bazı şeyler hiç değişmez, yolun sonundaki siste oynanan masumca bir oyun değil..,
öznesi olmayan bu son cümlenin öznesine aşk yazın, hayat yazın, mutluluk yazın.,
ben hayat yazıyorum, zaten herşey onun içinde. her yolun sonu hayata, hayatın sonu ölüme çıkıyo, yaşamak dediğin şey zaten bu yollarda yürümekten ibaret.,
bu yollarda kaybettik masumiyeti ve dürüstlüğü.,
çocuklukta bize verilen bir emanetti onlar, çıkardık attık büyüyünce, işe yaramaz diye. haklıyız, işe yaramıyo gerçekten. onları korumaya çalışmak, canının acımasızca yakılmasına izin vermekten başka bi işe yaramıyo, gördüm.,
bi yerlerde yanlış yapıyorum biliyorum, o yanlış kime göre, neye göre yanlış bilmiyorum. doğru nerde kaldı ki, hani bekliyorum..,
o kadar çok soru var ki cevaplarını bulamadığım..,
hepsini birine sorup kurtulmak istiyorum..,
soruların ağırlığı altında eziliyo zayıf ruhum.,
boğuluyorum..,
bazı şeylerin hiç değişmediği doğru..,
çevresine taştan duvarlar örülmüş kuralların; katı, soğuk, hareketsiz. gidip gelişlerim yersiz..,
içim üşüyo..,
mutluluktansa bahsetmek istemiyorum..

Gönderen elçin zaman: 00:15 0 yorum  

nişan,düğün ve çocuklar üzerine bi şeyler..

kuzenimin nişanındaydım geçen gün, haziranda evleniyorlar niye nişanlanıyorlar anlamadım ama gittik, yani kuzen en nihayetinde. kendimi bi an onun yerine koydum ( evet bu yaşa da geldim, ben olasydım ne yapardım acaba düşünmeye başladığın yaş, yavaş yavaş evliliğe doğru gittiğin yaş) onca süs püs, herkes sana odaklanmış, oynamak zorundasın, sırıtmak zorundasın. gerilirim ben yapamam:) ayrıca ailenin bekar kalmış son kızı olarak artık sıra sen de gibi laflar duydum yok artık!!bohça olayı da ayrı bi teranedir yani. seksi iç çamaşırları, gecelikler. hadi dayanın çocuklar az kaldı sevişmenize der gibi. evliliği basite indirdiğimizde görünen şey yasal olarak sevişebilme hakkıdır zaten bana göre, bi de birlikte yaşabilme hakkı. gerisi hikaye bi imzayla kimseyi birbirine bağlayamazsınız, ayıramazsınız da, toplum zorlaması, ilişkileri meşrulaştırması hepsi bu.

neyse evlilikle ilgili fikirlerimi açıklamak değildi esasında benim amacım, ben orda yaşadığım iki enstantaneden bahsedicem. bunlardan biri kuzenimin küçük kızının bana verdiği hayat dersidir ki kendisi 5 yaşındadır söylemeden geçmeyelim. hazırlanmışım, eteğimi, gömleğimi giymişim, kendimi hanım hanımcık hissediyorum aynada son düzeltmeleri yapıyorum o da bana bakıyo, nasılım diye sordum: güzel de, kadın dediğin bu kadar kocaman olmaz, şişkosun sen dedi. hönk. ne denir ki bu yavrucuğa haklı tabi, o 5 yaşında hayatın gerçeğini çözmüş, ben 20 yaşıma geldim hala anlayamıyorum. şimdiden süslenme merakı, gelin olma hayalleri.. nasıl anlatırsın o çocuğa önceliğin ne olması gerektiğini, sana bütün masallardaki prensesleri, onları kurtaran prensleri anlatırken? sonra ben 5 yaşında onun gibi miydim diye sordum kendime ve olmadığını fark ettim. ben o yaşlardayken ne yapsam da ablamı uyuz etsem diye düşünen yaramazın tekiydim. hala da değişmedim:) hala nerde bi muzurluk onun peşindeyim, nerde bi gülücük var onun yanındayım.

diğerine gelince, takı merasimi sırasında sıkılmış bi köşede otururken iki tane çocuk geldi yanıma 11, 12 yaşlarındalar. zaten sıkıntıdan patlamışım, konuşmak geyik yapmak istiyorum onlara sataşayım dedim kendi çapımda. onlar da kendi havasında takılıyolar ve takı merasimi hakkında konuşuyolar, bende bi kaç bozukluk var takalım mı biz de dedi bi tanesi. ben de onlara dönüp kesenin içine koyup verin ayıp olmasın dedim niyeyse. garip garip baktılar suratıma ben de önüme döndüm çok normal bi şey söylemişim gibi. sonra da biri, hayatımdaki yetişkinlerin teşhisini koyamadığı hastalığımı anladı: deli, deli bu kız dedi. o an çocuğun içindeki potansiyel psikoloğu gördüm ve içten içe sevindim..
çocukları seviyorum:)

Gönderen elçin zaman: 00:12 0 yorum  

........

bembeyaz boş bir sayfaya bakıyorum. öyle uzun bekliyorum, öyle uzun bakıyorum ki gözlerimi hiç kırpmadan, inadına, ısrarla, umutla.. gözlerim yaşlarla doluyor aldırmıyorum. sinirleniyorum. ama en çok kendime. nefes alışlarım rahatsız ediyor, kesilsin istiyorum. kalp atışım hızlanıyor durduk yere atmasın dursun istiyorum.
öyle upuzun bekliyorum..
başım ağırlaşıyor, her tarafımın uyuştuğunu hissediyorum, hareket etsem dağılacakmışım gibi geliyor korkuyorum.. biri beynimi dağıtsın, bir şeyle vursun acımasın hiç, bu düşüncelerin içinden çıkamıyorum, biri yardım etsin..yalvarıyorum duyan olmuyor..
derken harfler uçuşuyor beyaz, boş sayfanın üstünde..birleştirip kelimeler bulmak istiyorum hissettiklerimi anlatıcak. kaçıyorlar, tutamıyorum, ellerimden kayıp gidiyorlar, arkalarından koşup yetişemiyorum. anlatamıyorum böylece ne olduğunu, anlayamıyorum, düşünemiyorum, hiç bi şey hissedemiyorum. kalıyorum öylece hissiz, gidemiyorum.
bekliyorum..
öylece..
upuzun..
bekliyorum..

Gönderen elçin zaman: 00:10 0 yorum  

ne alakası yok..

17 Temmuz 2008 Perşembe


-minibüslerde şoför koltukları neden zıplar?
-tamam hadi çayın çöpü var son yudumları bırakırsın ama kolanın biranın kahvenin sonu neden -bırakılır pis mi onun sonu. sonu pis madem başı temiz mi?
-herkeslerde otobüste tartışma, bağırma çağırma potansiyeli var bi ben de yok.
-otobüs demişken ben hiç "hop kaptan orta kapıyı açar mısın?" diye bağırmadım bağıramadım.
-barların özellikle de rock barların en güzel yanı insana rahatça sümkürme, geyirme efendime söyliyim osurma özgürlüğü vermesidir. (tecrübe-i sabit)
-yazarım diye düşündüklerim yazdıklarımdan hep fazla çıkıyo.
-erkekler futbol takımlarını değiştidiklerinde dönek damgası yer benim bildiğim. karısını aldatınca niye elinin kiri oluyo peki. erkekleri rahat bırakın takımları istikrarsız gittiğinde değiştirebilsinler. ellerinin kiri.. (sadakat sadakat sadakat)
-hergelede yürürken podyumda yürüyomuş gibi hissediyorum.elimde değil..
-yolda müzik dinlerken sesi çok açtığımda kendimi hoperlör gibi hissediyorum. sanki üzerimden bangır bangır müzik çıkıyomuş da yanımda yürüyen adam birden durup kafa sallamaya başlıcakmış gibi bi duygu peyda oluyo içimde..deli miyim neyim ya..
-romantik komedilerde, film içinde binbir komik durum neticesinde kavuşamayan çift son sahnede kavuşur öpüşür ya, o arkada romantik bi müziğin çaldığı sahne bittikten sonra ne olur?? evlenirler mi, evlenirlerse 20 sene sonra da mutlu olurlar mı.. yok kardeşim o filmler başladıkları yerde bitiyo kanımca..
-aynı şey masallarda da vardır. ömür boyu mutlu yaşadılar bla bla hadi len. pamuk prenses 20 kilo alıp beyaz atlı prens bira göbeği yaptığında 7 tane cücenin yanına 7 tane de velet eklendiğinde mutlu olmaz onlar.
-hem kardeşim beyaz atlı prens dedikleri sıkıcı bi zattır ömür geçmez onla..beyaz bi atla ordan oraya prenses kurtarmaya giden adamdan koca mı olur?
-filmlerdeki aşklara inanmak, dünyanın uzaylılar tarafından istila edileceğine inanmaya benzer..olabilir deeeeee olmayabilir deeeeee..
-bir gün birinin bana anane/babane diyeceğini düşünmek korkunç. 7 yaşında bi veletin yanıma gelip yeni çııkan teknolojik bi aleti tanıtmasına dayanmaz bu yürek.
-televizyon dizilerinin taktiği doğrudur. annelik duygularını sonuna kadar sömür, izleyen anneleri ağlat, parayı götür..ohh mis..
-insan beynine de format atılabilse güzel olurdu.
-sabahları hele uykusuzsanız bir tutam gogol bordello bünyeye iyi gelir.
-ilişkiler mi zor yoksa ben mi zorlaştırıyorum bi türlü çözemedim.
-şeker kız candydeki anthony ölmicekti arkadaş, o benim hayatımın erkeğiydi.
-zaman ilaçtır, armutları olgunlaştırmaz sadece, çok şey öğretir insana bakma.o laf 7 aylık ahmakların uydurması.
-korsan cdcilere sesleniorum burdan duyun sesimi. cdleri üzerine hangisi ilk cd yazın kardeşim. hadi siz üşeniyosunuz ben niye üşenmeyip her seferinde 2. cdyi buluyorum onu çözemedim.
-insan olan büyük konuşmıcak. sonra başına geliveriyo mazallah. şekil 4me.

Gönderen elçin zaman: 23:57 0 yorum  

bütünleme bülteni

atasözü ve deyimler:

pantolonu gösteren ütüdür, öğrenciyi gösteren bütüdür.
ben öğrenciye öğrenci demem, bütünlemeye kalmayınca.
bütünleme olmayan yerden iyi not çıkmaz.
alma öğrencinin ahını çıkar bütünleme bütünleme.
bütünlemeden ümit kesilmez.
acele finale bütünleme karışır.
çalışırsan final, çalışmazsan bütünleme olur.
bütünleme, bütünlemeye girenindir:)
bütünleme geliyorum demez.
bir bütünleme bin finalden iyidir.
bir bütünlemenin nesi var iki bütünlemenin sesi var.
bütünleme öğrencinin kamçısınır.
öğrenciyi finale sokmuşlar, "bütünleme ne zaman" demiş.
finale girmeyen bütünlemenin kadrini bilmez.
bütünlemeye girmemiş öğrenciden ümit kesilmez.
bütünlemesiz öğrenciyi hoca sopalar.
bütünlemenin sesi uzaktan hoş gelir.
üniversiteye düşen bütünlemeye sarılır.
öğrencinin hakkından bütünleme gelir.
duvarı nem, öğrenciyi final yıkar.
öğrenciyi bütünlemeye soksalar, öğrenci yine öğrencidir.
finaldeki hesap bütünlemeye uymaz.
fazla bütünleme göz çıkarmaz.
finale giren bütünlemeye katlanır.
bütünlemeye giren terler
.bütünlemesiz öğrenci olmaz.
her finalin bir bütünlemesi vardır.
her öğrencinin bir bütünlemeye girişi vardır.
iğneyi finale, çuvaldızı bütünlemeye batır.
iki bütünlemeye bir günde girilmez.
bütünlemeye giren öğrenci ışıldar.
öğrenci bütünlemede belli olur.
not gelicek yerden kopya esirgenmez.
öğrenci öğrencinin notuna muhtaçtır.
öğrenci sıkışmayınca bütünleme yetişmez.

üçlemeler:

okulun efendisi:bütünleme kardeşliği
okulun efendisi 2: iki anfi
okulun efendisi 3: öğrencinin dönüşü

tembel öğrenciler: ofisin laneti
tembel öğrenciler 2: çalışkan öğrencinin fotokopisi
tembel öğrenciler 3: 1. dönemin sonu

pembe
kırmızı
mosmor
(vize- final- bütünleme sürecinde öğrencinin yüzünün aldığı renk değişimlerini anlatan filmler)

akrostiş:

Bir final sonrası çıkarım anfiden dışarı
Üzerime bir hüzün çöker
Tamam derim aldık yine sıfırı
Üzüntümden rengim söner
Ne neşe kalır serde ne kahkaha
Lakin bilirim vardır bir telafisi
Elbet gülecek bu garibin cemali
Merak ettim çıktım merdivenlerden yukarı
Elime aldım kalemi yazdım büt tarihini..

bütünleme-i gazel

bir cenktir ki öğrencileri eder perişan
dinmez gözyaşları, ağlar feryat figan

ne gözyaşına bakarlar ne gülcemaline
el insaf ey zalim-i hoca bu da bir can

vize, final, bütünleme üçgeninde
kaldık bir avuç garip darmadağan

elbet çalışırsın azimle gündüz gece
işe yaramaz bu hengamede kopyan

medet rabbim bu ne sıkıntı bu ne terane
kalmadı öğrenci milletinde derman

fotokopi kuyrukları, not telaşı ayrı çile
çalışamadım yetiş bütünlemem aman

elçin der ki finale çalışırız olmadı büte
ne yapalım öğrenciyiz bu okul yaman

yazarın notu gazele notu: bu okul bana divan da tertip ettirir:)

yazarın notu: evet ben de biliyorum ki şu yazıya harcadığım çaba emek ve özveriyi ders çalışmaya versem ihya olurum. ne bütünlemeye kalırım ne stres sıkıntı çekerim.. lakin serde var tembellik ben napiyim:)

yazarın notu2: alıntı deildir..el emeği, göz nurudur.. orjinaldir:)

Gönderen elçin zaman: 23:40 0 yorum  

sinirli bir anın saçma şiiri..

Günlerce uyumak istiyorum
Günlerce uyumamak
Dünyalar kadar sevmek istiyorum
Dünyalara sığmamak
Nefret etmek istiyorum aynı anda
Yerin dibine geçmek
sevgiyle nefret arasındaki mesafe ne kadardır?
Everestin tepesinden dünyaya bakmak istiyorum
Bir de aynı yerden gökyüzüne bakmak
Yıldız toplamak avuç avuç
Yıldızlar ne işe yarar?
Everestin eteklerinden dağa bakmak istiyorum
Everest kaç metredir?

Mısır piramitleri..
Paris sokakları..
Tac mahal..
Kübanın puroları..
Venediğin yükselen suları..
Piza kulesi..
Londranın bulutlu havası..
Tunusun mavi pencereleri..
Mavi pencerelerden bakmak..
Ben nerdeyim?
İstanbulun martıları tepeme sıçıyo..
Bir bilet almalı..
Bir bilet alıp zengin olmalı..
Zengin olup her yere varmalı..
Bir bilet almalı..
Bir bilet alıp zengin olma hayalleri kurmalı..
Zengin olamayıp martıları vurmalı..

Kuşları sevmiyorum..
İnsana küfreder gibi uçuyorlar..
Martıları sevmiyorum..
Tepeme sıçıyorlar..
Kanatlarım olsaydı?
Hangi diyarın hangi dalına konsaydım?
Karar veremeden bir avcı…
Boşver şimdi..

Gönderen elçin zaman: 23:35 0 yorum